Tüketim Ahlakı

Tüketim Ahlakı: Allah’ın Nimetlerini İsraf Etmemek

İslâm’ın çevreyle ilgili diğer önemli bir ilkesi ise, bilinçsizce tüketmeyi, yani israf ve savurganlığı yasaklamasıdır. İsraf, sadece doğal kaynakların bilinçsizce tüketilmesi değil, aynı zamanda tüm bu nimetlerin yaratıcısı ve sahibi olan Allah’a karşı da bir saygısızlıktır. 

Bu nedenle İslâm’a göre yeme-içme helal, ancak israf haramdır. Dünyamızın sahip olduğu kaynakların sınırlı olduğunu bugün her zamankinden daha iyi biliyoruz. Savurganlık ve aşırı tüketim sadece bizleri değil, gelecek nesilleri de etkileyecektir. Bu nedenle bilinçli ve duyarlı olmak zorundayız. 

Allah Kur’an’ı Kerim’de: “Şüphesiz, Biz her şeyi bir ölçüye göre yaratmışızdır” buyurduğu göz önüne alınırsa, bu ölçüye dikkat etme ve onu bozmama görevinin insana düştüğü görülmektedir (54/Kamer: 49). “Canlıların hem kendi aralarındaki hem de çevreleriyle olan ilişkilerini tek tek veya birlikte inceleyen” Ekoloji Biliminin bize gösterdiği de, kainatın çok hassas eko sistemlere ve dengelere sahip olduğu; bu nedenle de insanın bu ekolojik sistemleri dikkate alması gerektiğidir. 

Modern insanın ancak çevre sorunlarının ortaya çıkması ve Ekoloji Biliminin yardımıyla farkına vardığı ve şimdilerde hepimizin korumaya çalıştığı bu dengeye, (Kur’ani bağlamda mizan) Kur’an dikkatlerimizi özellikle çekmektedir. Allah’ın eseri olan bu dengenin korunmasında görev, Allah’ın ahsen-i takvim olarak (en güzel şekilde) yarattığı ve kendisine vekil (halife) kıldığı insana aittir. Buna göre, hiçbir Müslüman kâinatın dengesini bozamaz ve bozulmasına seyirci de kalamaz. Zira bu tabii denge aynı zamanda Cenab-ı Hakk’ın güzel isimlerini de yansıtan bir ayna gibidir.

İslâm tabii çevreden faydalanılmasına izin verir, ama bu faydalanma gereksiz (keyfî) kullanımı icap ettirmez. İsraf ve savurganlık Allah tarafından yasaklanmıştır. “Ey Âdemoğulları her mescide gidişinizde süslü, güzel elbiselerinizi üzerinize alın, yiyin için, fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez” (7/Araf: 31). 

Bu Kur’an ayetindeki yemek ve içmek hayatı devam ettirmemiz için gerekli olan kaynaklardan yararlanmaya işaret etmektedir. Böyle bir yararlanma kontrolsüz değildir. Kendilerinden istifadenin sürekli bir şekilde olması için hayatı meydana getiren unsurlar korunmalıdır. Hatta daha da ötesi, bu koruma diğerkâm bir tarzda olmalıdır. Yani sadece insanların faydaları gözetilerek gerçekleştirilmemelidir. 

Böylece Müslüman, dünya nimetlerinden yararlanırken sınırsız ve sorumsuz bir tüketim anlayışıyla hareket edemez. Aksine o, bütün hareketlerini ve tüketim biçimlerini İslâm’ın iktisat ilkesine dayandırmak zorundadır. Dünyadaki kaynakların sınırlı olduğunun her gün daha iyi anlaşıldığı; sürdürülebilir kalkınma ve ekonomi modellerinin tartışıldığı bir ortamda, Kur’an’ın şu emirleri dikkat çekicidir:

Bir de akrabaya, yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere da saçıp savurma. Zira böyle saçıp savuranlar şeytanın dostlarıdır. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür (17/İsra: 26-27).

(Rahman’ın gerçek kulları), harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi ortasında orta bir yol tutarlar (25/Furkan: 67).

Günlük yeme-içmelerde israf ve savurganlıktan kaçınma alışkanlığını kazandırmak için Kur’an şöyle emreder: “Yiyin, için. Ancak israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez” (7/Araf: 31). Tutumlu olma ve elindekileri saçıp-savurmadan kullanmanın Allah’ın sevgisinin ölçüsü olduğu sık sık vurgulanmaktadır

Cenab-ı Hak, yukarıda zikredilen ayet-i kerimede “canlı olan her şeyi sudan yarattık, meydana çıkardık” derken, çok ilginç ve anlamlı bir şekilde suyun hayat ve sürdürülebilir yaşama için temel şart olduğunu belirtmiştir. Bununla ilgili olarak Kur’an’da başka ayetlerde bulunmaktadır (24/Nur: 45; 25/Furkan: 54).

Hz. Peygamber de suya çok önem vermiş, abdest alırken bile gerekenden fazla su kullanılmasını mekruh sayarak yasaklamıştır. Böylece, abdest gibi Allah’ın dergâhına ve huzuruna çıkmak gibi bir işte bile fazla su kullanmaktan insanları menetmiştir. Konuyla ilgili olarak nakledilen bir hadis şöyledir:

“Sa’d abdest alırken Hz. Peygamber (SAV) çıkageldi. Onun çok su kullanarak abdest aldığını görünce: 

 ‘Bu israf da ne?’ diye müdahale etti. 

Sa’d’ın: ‘Abdestte israf olur mu?’ diye sorması üzerine Resulullah (SAV) şu açıklamayı yaptı:

“Evet, akmakta olan bir nehir kenarında olsanız da” (Hanbel, Müsned, II, 22; İbn Mace, Taharet: 48, no: 425, I. 147).

Bu hadis-i şerifi yorumlayan Hadis âlimleri, konunun sadece abdest almada daha az su kullanmayla ilgili olmadığını, İslâm’ın çok temel bir ilkesiyle ilgili olduğunu vurgulamışlardır. Prof. Dr. İbrahim Canan bu konuya ilk dikkat çekenlerdendir.  Bu çerçevede şu noktaları özellikle vurgulamışlardır:

  • Hz. Peygamber ciddi ve önemli bir yasağı beyan etmektedir.
  • Yasak, kazanılması için emek ve zahmet gerektirmeyen, para harcanmayan yani sırf bedava olan bir nesne söz konusu edilerek ifade edilmiştir: Nehirde akan su.
  • Ayrıca israf edilen su, tabiata hiçbir eksiklik getirmiyor, kirlenme ilave etmiyor, ekolojik dengeyi de bozmuyor.
  • Canlılara da zarar vermiyor.
  • Ayrıca söz konusu olan iş, yani abdest sıradan bir iş de değil. Namaz için gerekli ve şarttır (Canân, 1995).

Açıklanan tüm bu şartlara rağmen, abdest sırasında nehir suyunun fazla kullanılması kesin bir mekruh, Nebevi bir yasak olursa; bu şartlara uymayan bir işteki israf ve savurganlık ne derece bir yasak olur? Yani işlenen bir israf;

  • elde edilmesi zahmet, masraf veya en azından zaman kaybı gerektiren bir eşyada olsa,
  • tabiatta ve ekolojik dengede eksilme, kirlenme ve bozulmaya sebep olsa ve böylece ekolojik dengeyi bozsa,
  • canlılara zarar verse,
  • gelecek nesillerin sağlıklı bir çevrede yaşama haklarına tecavüz etse,
  • manasız, keyfi ve sadece zevk için yapılsa,
  • esas maksada ters düşse, o zaman durum ne olur?

Kur’an ve Sünnet’in suyun hayatın temeli olduğuyla ilgili vurguları Müslümanlara bir takım görev ve sorumluklar yüklemektedir: Mevcut su kaynaklarının en güzel şekilde korunması; bu kaynakları kirletecek ve suyun temizliğini ve temel niteliklerini bozacak her tür tutum ve eylemin engellenmesi. Ayrıca bu suların kullanımı safhasında kesinlikle savurgan ve sorumsuz bir tutumun benimsenmemesi! Su ve su kaynaklarının rasyonel ve düzenli bir şekilde kullanılması! 

İslâm’ın israf ve savurganlığı bu kadar şiddetle yasaklamasının elbette ki nedenleri vardır. Şöyle düşünelim: Bugün dünyamızda yaklaşık olarak 7 milyar insan yaşamaktadır. Her bir insanın bir defacık canı istediği veya eğlence için bir ağaç kestiğini veya bir hayvanı öldürdüğünü düşünün. Yedi milyar ağaç veya yedi milyar hayvan! 

Ya da israf ettiği suları, çöpe döktüğü ekmekleri ve diğer gıda maddelerini bir düşünün? Ufak bir hareketin ne kadar büyük sonuçlar getirdiği açıktır. Üstelik kirlettiğimiz, yok ettiğimiz ve tahrip ettiğimiz bu kaynakların büyük bir bölümünü tekrar elde etmek mümkün değildir. 

Tam bunların ışığında “nehir kenarında abdest alan birinin bile onun sularını israf edemeyeceğini” söyleyen Peygamber Efendimizin ne kadar anlamlı ve ayrıca ekolojik dengelerin korunması için önemli bir noktanın altını çizdiği daha iyi anlaşılır.

Dünya hepimizin. Onu korumak da hepimizin görevidir. Bu konuda Allah’a, ahirete, Peygamberlere inanlara daha çok görev düştüğü açıktır. Daha iyi bir dünya, daha iyi bir gelecek ve daha güzel bir çevre için el ele vermeliyiz. 

Çevremizi ve içindeki tüm canlıları onları yaratan ve bizlere emanet eden Rabbimiz adına sevmeliyiz ve korumalıyız. Böylece 21. Yüzyılın barış, huzur, hoşgörü ve kardeşliğin hâkim olduğu bir yüz yıl olacaktır. Sadece insanlar için değil, canlı-cansız tüm yaratılanlar için.