COP27’nin Ardından: Hedefler Kâğıt Üzerinde Kalır mı?
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Taraflar Konferansı (COP27) tamamlandı. Konferansta küresel ısınmayı 1,5 derece bandında tutmak için hedefler de dile getirildi. Bu hedeflerin kâğıt üzerinde kalıp kalmayacağı merak konusu.
Alman 2022 Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Taraflar Konferansı (COP27), Mısır’ın Şarm El-Şeyh şehrinde 6-18 Kasım 2022 tarihleri arasında yapıldı. Amaç, küresel ısınma ve sera gazı salınım oranlarını azaltmayı konuşmak ve somut sonuçlara ulaşmaktı. Burada alınan kararlar, yerine getirildiği takdirde gelişmiş ülkeler kadar gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkeleri de kapsıyor. Bundan dolayı dünyanın gözü ve kulağı COP27’deydi. Ben Amerika’daki yeni görevim sebebiyle konferansa katılamadım. Ancak katılan çevreci arkadaşlarımla temasım devam etti, tartışmaları yakından izlemeye çalıştım.
Somut Eylem ve İlerlemeye Doğru Dönüş Umudu
Öncelikle COP27 nedir? BM İklim Değişikliği Konferansı (resmî adı İklim Taraflar Konferansı) 1995 yılından bu yana her yıl düzenleniyor. Geçen yıl da Glasgow’da yapıldı. İki hafta süren bu konferanslar dünya liderleri, politikacılar, uzmanlar ve diğer pek çok kişi için iklim krizini ve sonuçlarını küresel düzeyde tartışmak için önemli bir zemin.
COP27, Pakistan’da ülke tarihinde görülmemiş boyutlarda meydan gelen; 30 milyondan fazla insanın hayatını doğrudan, yüz milyonlarca -belki de milyarlarca- insanın hayatını ise dolaylı olarak etkileyen sellerden sonra yapıldı. Buna dünyanın başka yerlerinde son zamanlarda doğal felaketleri ve Ukrayna Savaşının sonuçlarını da ekleyebiliriz. Batılı gelişmiş ülkelerin bile fosil yakıtlara olan bağımlılığı ortaya çıkarken; bunun hepimizin hayatını derinden etkilediğini bir kez daha fark ettik.
Çevrecilerin uzun zamandır dile getirdiği yenilenebilen enerji kaynaklarına yeterince yatırım yapılmış olsaydı, Rusya sahip olduğu fosil yakıtları bir silah olarak kullanma cüretini gösteremezdi. Muhtemelen yaşadığımız trajedilerin en azından bir kısmı yaşanmayabilirdi.
Tüm bu olaylar, kaderimizin birbirine ne kadar bağlı olduğunu; başka ülkelerde meydana gelen olayların hayatımızı derinden nasıl etkilediğini gösteriyor.
COP27, gelişmekte olan ülkeler için güçlü iklim finansmanına dayanabilecek, üretim, altyapı ve iş dünyası için yeni coğrafi alanlar açabilecek ortak bir gelecek oluşturmada iş dünyasının rolünü güçlendirmeyi de tartıştı. Bu alanda önemli kararlar aldı. Bu açıdan Konferans’ta ele alınan konu ve vaatler somut eylem ve ilerlemeye doğru dönüş için umut veriyor.
Sömürgeci Devletlerin Ahlaki Sorumlulukları
COP27, iklim felaketlerinden zarar gören yoksul ülkelere yardım etmek üzere bir fon oluşturmak için zorlu bir mücadele sonucunda varılan bir anlaşmayla sonuçlandı. Bu fonun nasıl oluşacağını, özellikle de gelişmiş ülkelerin vaatlerine ne kadar uyup uymayacağını zamanla göreceğiz.
Anlaşma, küresel ısınmanın hâlihazırda savunmasız ülkeler üzerinde meydana getirmekte olduğu yıkıcı etkiye karşılık verilmesi açısından bir zafer olarak övgüyle karşılandı. Ancak pek çok ülke, kayıp ve zarar fonuna ilişkin dönüm noktası niteliğindeki anlaşmanın hayata geçirilebilmesi için küresel ısınmanın 1.5°C ile sınırlandırılmasına yönelik daha sert taahhütlerden vazgeçmeleri yönünde baskı hissettiklerini söyledi. Bu anlaşma, küçük adalar ve diğer kırılgan ülkeler için, böyle bir fonun kendilerini tarihî emisyonlar için hukuki sorumluluk altına sokabileceği korkusuyla uzun süredir bu fikre direnen 27 uluslu Avrupa Birliği ve ABD’yi kazanarak diplomatik bir darbe olarak nitelendirildi. Bu aynı zamanda şu anlama geliyor: Dünün sömürgeci devletleri geç de olsa sorumluluklarını hatırlayarak eski sömürgelerine karşı ahlaki bir sorumluluğu yerine getirmeyi taahhüt ettiler.
G7 tarafından oluşturulan “Küresel Kalkan” girişiminden fon alan ilk ülkeler Pakistan, Gana ve Bangladeş olacak. Bu fon iklim felaketlerine maruz kalan ülkelere yardım etmek amacıyla kullanılacak. COP27’de duyurulan bu program, iklimden etkilenen ülkelere sel ya da kuraklık sonrasında sigorta ve afet koruma fonlarına hızlı erişim sağlamayı amaçlıyor.
COP27 devam ederken 17 Kasım’da yapılan açıklamaya göre, metan emisyonlarının azaltılmasına yönelik küresel anlaşmaya 150’den fazla ülke imza attı. Bu sayı, girişimin geçen yıl başlatıldığı tarihe kıyasla yaklaşık 50 ülke daha fazla.
Hindistan, AB ve İklim Süperstarı Brezilya
COP27’nin yıldız simalarından birisi, Brezilya’nın yeni Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva’ydı. Lula, seçimi kazanır kazanmaz ayağının tozuyla konferansa katıldı. Zira seçimi az bir oy farkıyla kazanan Lula, kendisine verilen çevreci oyların farkındaydı. Brezilya’nın iklim kriziyle mücadele konusunda yeniden taahhütte bulunması ve gelecekteki BM iklim görüşmelerini düzenlemeyi teklif etmesi nedeniyle COP27’nin süper starı gibi karşılandı. Lula’nın, “Bugün buraya Brezilya’nın geri dönmeye hazır olduğunu söylemek için geldim.” demesi bu açıdan anlamlıydı.
Aslında tüm dünyada seçmenlerin çevreye önem veren politikacılara yöneldiği görülüyor. ABD Başkanı Biden de bunun farkında olan liderlerden birisi. Göreve gelir gelmez ilk imzaladığı kararname Paris İklim Şartı oldu.
COP27’de dikkat çeken diğer bir ülke ise Hindistan’dı. Hindistan, 2070 yılına kadar net sıfır emisyona ulaşmak için daha temiz yakıtlara aşamalı bir geçişe ve hane halkı tüketimini azaltmaya öncelik vereceğini taahhüt etti. Hindistan’ın yayınladığı rapor, dünyanın en büyük ikinci kömür tüketicisinin karbonsuzlaştırma taahhüdünü yerine nasıl getireceğinin taslağını çiziyor.
Diğer önemli bir gelişme ise AB’den geldi. AB İklim Politikası Direktörü COP27’de yaptığı açıklamada, AB’nin Paris İklim Anlaşması kapsamındaki emisyon azaltma hedefini güncellemeyi planladığını ve bu güncellemenin gelecek yılki BM İklim Zirvesinden önce yapılmasının beklendiğini söyledi.
ABD Çevre Bakanı ise diğer ülkeler için de örnek alınabilecek bir plan açıkladı. ABD’de 2040 yılına kadar tüm okul otobüsleri elektrikle çalışacak ve sıfır emisyonlu olacak. Buna diğer araçları da eklemeyi ve hatta talep eden ülkelere bu araçları satmayı hedeflediklerini söyledi.
Hedef ticari dağıtım araçları, otobüsler ve kamyonları içeren bu yeni araçların 2030 yılına kadar yüzde 30’unun, 2040 yılına kadar ise yüzde 100’ünün sıfır emisyonlu olması. İklim değişikliğini inkâr eden Trump yönetimiyle karşılaştırıldığında bu çok anlamlı bir adım.
COP27’ye Gençlerin Damgası
COP27’ye ev sahipliği yapan Mısır, ülkenin geciken yenilenebilir enerji gelişimini hızlandırmak amacıyla yenilenebilir kaynaklara yönelmeyle ilgili önemli kararlar almış durumda. Mısır da iki rüzgâr ve güneş enerjisi projesinin inşası için nihai anlaşmaları imzalamaya çok yakın olduğunu açıkladı. Konferansta Türkiye de hedeflerini açıkladı. Buna göre Türkiye, sera gazı emisyonlarını 2030 yılına kadar olağan seviyelerin yüzde 41 altına çekmeyi hedeflediğini ve bu hedefi yüzde 21’e yükselteceğini açıkladı.
Bununla beraber COP27 sırasında yayınlanan Net Zero Tracker Araştırma Konsorsiyumu analizine göre, net sıfır emisyona ulaşma taahhüdünde bulunan şehirlerin yarısından fazlasının ilerlemeyi nasıl takip edecekleri ve raporlayacakları konusunda bir planları ve yol haritaları henüz yok.
COP27’nin dikkat çeken bir yönü ise gençlere söz hakkı verilmesiydi. Az gelişmiş ülkelerden birçok genç ekonomik sebeplerle zirveye katılamadı. Ancak katılanlar seslerini dünyaya ulaştırmayı başardı. 11 yaşındaki Hint iklim aktivisti Licypriya Kangujam’ın İngiltere’nin çiçeği burnunda İklim Bakanı Zac Goldsmith’i ülkesi Hindistan’da tutuklu bulunan iklim aktivistlerinin akıbeti konusunda ısrarla sorgulaması COP27 küresel ısınma görüşmelerinin en çarpıcı anlarından biri olarak kayıtlara geçti.
Yukarı Mısır’ın Nil Nehri’nin batı kıyısındaki Minye şehrinden 12 yaşındaki Mustafa, kâr amacı gütmeyen “Save the Children” kuruluşuyla birlikte COP27’ye katıldı. Duygularını şöyle özetliyor Mustafa: “Kış aylarında köyümüzde çok şiddetli yağmurlar oluyor. Sokaklar çamurlu nehirlere dönüşüyor ve elektrik kesintileri kasabayı karanlığa gömüyor.” Bundan dolayı Mustafa ve arkadaşları çoğu zaman okula gitmek için mücadele ediyorlar.
İklimle İlgili Verilen İlk Fetva
COP27 öncesi konferansa ev sahipliği yapan Mısır’da iki güzel bir gelişmeye de tanık olduk. Birincisi dünyanın en eski üniversitelerinden biri olan El-Ezher’in, iklim değişikliğinin tehlikeleri konusunda farkındalığı artırmak ve çevre ve iklim krizlerini ele alma çabalarını koordine etmek için harekete geçmesi ve konuyla ilgili bir konferans düzenlemesiydi.
Konferansta çeşitli konular arasında kirliliğin iklim üzerindeki etkisi ve iklim değişikliğinin sağlık, endüstri, su ve tarım üzerindeki olumsuz etkileri ile sera gazı emisyonlarının kirlilik oranlarının ve küresel ısınmanın artmasındaki rolü tartışıldı. El-Ezher Üniversitesi Rektörü Muhammed al-Mahraşavi, “Yoksul halklar, büyük sanayileşmiş ülkelerin refahı için çevreyi sömürmelerinin, kirliliklerinin ve küresel ısınmanın bedelini ağır bir fatura ile ödüyorlar.” tespitinde bulundu.
İkinci önemli gelişmeyse Mısır’da çevreye zararlı uygulamaları yasaklayan iklimle ilgili ilk fetvanın yayınlanması oldu. Dar al-İfta, (Fetva Kurulu) COP27 öncesinde İslam hukuku temelinde çevre dostu uygulamaları teşvik eden bir fetva yayınladı. Mısır Baş Müftüsü Şevki Allam’ın öncülüğünde 91 ülkeden müftülerin katılımıyla hazırlanan fetva bu konuda bir ilk. Bu adım, Dar al-Ifta’nın sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin uygulanmasına, iklim değişikliği sorunlarının çözümüne ve iklim değişikliği tehlikesi konusunda dinî bir perspektiften farkındalık oluşturulmasına yaptığı katkının bir parçası olarak atıldı.
Yayınlanan fetvada, tehlikeli maddelerin ve atıkların kullanımının, aşırı enerji tüketiminin, tarım arazilerine tecavüzün, pestisitlerin ve bileşik kimyasalların kullanım koşullarına uyulmadan kullanılmasının ve atıkların okyanuslara dökülmesinin yasaklanması da dâhil olmak üzere İslam hukukuna uygun olarak uygulanacak çeşitli yaptırımlar yer alıyor.
Kuşların, vahşi hayvanların ve deniz canlılarının avlanması ve öldürülmesinin yanı sıra bitkilerin kesilmesi veya yok edilmesi, açıkta atık yakılması gibi çevreye zararlı bazı eylemler de dinî ilkelere dayanarak yasaklanıyor.
Mısır Baş Müftüsünün sürdürülebilir kalkınma hedefleri ve çevrenin korunmasına odaklanan fetvalar hakkında söyledikleri ise oldukça anlamlı: “Fetvalar sadece ibadetle sınırlı olmayıp, aynı zamanda toplumların inşası ve diğer [ortak] meselelerle de ilgilidir. Ayrıca, BM sürdürülebilir kalkınma hedefleri, bu kalkınma hedeflerini destekleme konusunda dinî metinlerle de uyumludur.”
Kısacası, bir Müslüman ülkede yapılan ilk BM İklim Konferansı olan COP27, hem dünya hem de Müslüman toplumlar için önemli hedefler belirliyor ve vaatlerde bulunuyor. Bunların uygulanıp uygulanmaması çevre bilincimize bağlı. Çevrecilerin demokratik bir ruhla yapacakları katkı ve karar verme merciinde olanları sürekli uyarmaları bu konuda etkili olacak. En önemlisi ise bireysel olarak torunlarımıza ve gelecek nesillere nasıl bir dünya bıraktığımızı bir kez daha düşünmemiz gerekiyor. Gelecek nesiller tarafından hayır ve rahmetle anılıp anılmayacağımızı düşünmemiz gerek. Bunu da büyük ölçüde bugün olanlar için vereceğimiz kararlar ve atacağımız adımlar belirleyecek. Aksi takdirde bu tür konferanslarda alınan kararlar kâğıt üzerinde kalmaya mahkûm olacak.
Dergiye ulaşmak için tıklayınız.
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayınız.